17 Mayıs 2020 Pazar

Bir Pazar Temizliği Klasiği





Bir pazar klasiği olarak yapılan  dip-köşe temizliğin ardından,mis gibi kokan bir ev huzuru.Fonda duyulan Sezen Aksu'nun " ben de yoluma giderim..." diyen zarif sesinin hüznü. Sahi çiçek gibi,hayat dolu kızcağızların bir pazar sabahına:"Bugün bütün evi tertemiz yapacağım"diyerek uyanmasına normal bakıyor musunuz ? Ben hiç normal bakmıyorum,normal değil çünkü.

Bir pazar sabahında temizlik yapmak istemek,terapi ihtiyacıdır. Üzüntümü paylaşamıyorum ama daha fazla da güçlü durmaya dayanamıyorum hissidir. Önce her şey dökülür ne var ne yok evdeki her şey,biriktirdiğimiz bütün dertlerimiz gibi. Kafamızın içinde susmayan bütün sesler gibi... Lavaboyu ovarken başlar her şey,bütün pişmanlıklar düşünülür.Düşündükçe daha çok ovarsın , sanki dertlerinde akan suyla silinip gidecek gibi.Masa örtüsünü düzeltirken birden aklına gelir düzene sokamadığın onca şey,o yüzden sinirini örtüden çıkarırsın.Camı silerken aklına gelir yaptığın bütün fedakarlıklar,sahi en emin olduğunun bile karşılığını alamamışsındır. Tam tertemiz oldu deyip uzaktan cama bakarken kenarda köşede görülen leke izi son raddedir. Oturur bir köşede çıkmayan lekeye ağlarsın.Aslında ağladığın çok başkadır,bambaşka. Annen ayda yılda bir yaptığın temizliğin tribi diye geçirir içinden,oysa sen daha çok ona sarılıp hüngür hüngür ağlamak istersin.Üzülmesin diye kaldığın yerden devam edersin.
Her şeyi yerli yerince yerleştirdikten sonra evin o düzeni,o ferahlık birden kendine getirir seni.
Ne var ne yok kirli sepetine atıp kapağı kapattıktan sonra yola devam edersin...
Ümitsizlik yok dersin,ağlamak yok,düşünmek yok...
Sıla'nın da dediği gibi  belkide "...fazla hep dahasına meyilimiz fazlaaa" ondan bu dertlerimiz deyip müziğin sesini açarsınız.
İşte öyle bir tuhaf pazar arkadaşlar,ara ara yine buralardayım. Esen kalın.

26 Temmuz 2019 Cuma

Hayırlı Eş Huzurun Başlangıcıdır mi Edebiyatı ??

Evet arkadaşlar, yazıya başlamadan önce başlığımı bir Google'da arattım, aslında öncesinde de aşinaydım ama emin olmak istedim. Başlıkta yer alan ifadenin Hz. Ali'ye ait olduğu yazıyor Google'da. "Allahulem" dedim,kaynak ve detayları çok incelemedim çünkü kastım sözün kime ait olduğu kısmı değil, ne yazık ki günümüzde ne amaçla kullanıldığı kısmı. Nedir,nasıldır ? Muhakkak bilen bilir ancak ben  yine de bilmeyenler için küçük bir özet geçeceğim.Günümüz mutlu çiftlerinin, özellikle hemcinslerimin evlilik sonrası sosyal medya hesaplarından yaptıkları ilk paylaşımın altında yer alan ifade oluyor kendileri.Allah mutluluklarını daim etsin, hem mutlu olsunlar düşüncesinden aksine sahip olan tek bir kimse olduğunu sanmıyorum, düşünce sabit olsa da gençlerimiz bu ve benzeri paylaşımlara ne yazık ki doymuyor. 
Hitap kitlemi daraltarak soruyorum: "peki güzel kızlar, sizi bunun öncesinde huzursuz yapan nedir ? " Evliliklerin bir tercih, bir seçenek, zamanı gelmesinden ziyade -ki bir zamanın olması enterasanlığına belki başka bir yazımda değinebilirim, neyse-  doğru ve uygun insanla karşılaşıldığında  yahut istek ve evlilik kararı sonrasında gerçekleşmesinden tabii başka bir şey yok bu dünyada. Dini açıdan önemine hiç değinmeden ilerlemek hedefim çünkü gelmek istediğim nokta bunun çok ötesinde bir yerde, bu konuda zaten hepimiz hemfikiriz. Bu kadar tabii bir olayın, dünyaya güzellikler katacak olan, belki de dünyayı değiştirecek olan kıymetli hemcinslerim için bir başarı olarak görülmesini hatta tek başarı olarak görülmesini anlamlandıramıyorum. Feminist bir bakış açısı değil kastım. Toplumun kökeninde var olan ve yetiştirilirken bizlere ilmek ilmek  işlenen "evlenmelisin, evlilik çok önemli, evde kaldın"  algısını anlamlandıramıyorum. 
Aile kurumu, Müslüman bir toplumun devamı için en önemli kurumlardan biri ve bunun gerekliliği için helal dairede evlilik çok önemli peki bu konuda düşüncesi sabit olduğu halde evlilik gerçekleştiremeyen ve toplum tarafından sürekli psikolojik baskıya maruz kalan kızların hissettikleri ? Dünya üzerinde herkes tarafından taktir edilen evrensel bir başarı dahi elde etsiniz, eğer evli değilseniz, üzgünüz ne yazık ki kaybettiniz. Peki bütün bu kaybedişler içerisinde bu başarısızlık bizim tercihimiz olamaz mı ? Bir insan evde kalmayı tercih edemez mi? Ya da bu durum neden sadece bizler için geçerli? Belki çoğumuz bu konuda büyük dik duruşlar sergiliyoruz, belki bu algıyı yıkmak için uğraşıyoruz, belki içimizde zerre başarısızlık hissi yok ama sırf bu bilinçsiz ve temelsiz algı yüzünden üzülen kıymetli kızlar, kızlarımız ?? Onlar için bu algıyı değiştireceğiz, güzel şeylerde var olacağız  kızlar, güzel işler yapacağız , mutlu evliliklerimiz olacak ama hayatın tek anlamı bunlarmış gibi yaşamayacağız. Bu konuya dair yazmak istediğim çok şey olsa da bu gecelik bu şekilde bitirmek istiyorum.İleride yer yer yine bu ve benzeri konulara değineceğim esen kalın sevgili okurlarım.



NOT: Yazımın kastı asla evlilik kurumunun gerekliliğini eleştirmek ve çarpık bir yapılaşmayı özendirmek değildir. Lütfen aksi bir kısımdan ilerlemeyiniz.

4 Ekim 2015 Pazar

Gel. Her şey herkese anlatılmıyor.

Sahip olduğumuz sürece değerini bilmesek de bazı şeylerin hep bizim kalacağını,hep bizim olacağını düşünürüz. Ta ki bir sabah uyandığımız da artık o şeylere sahip olmadığımız gerçeği ile yüzleşene dek.Artık sahip olmamanın belki de bir daha asla olamayacak olmanın o tuhaf hissi. Kim bilir elimizdeki şeyleri,belki bir başka elde değerlenmesine fırsat vermeden yahut elimize yeni geçen bir başka şey ile kıyasladıktan sonra değer biçmeden sevmeli ve sahiplenmeliydik.O yüzden kabul etmeliyiz güzel kaybettik.Hani ne bileyim belki elindeki minik kurbağa başka bir elde prense dönüşmüştür hissi ya da yeni bir yılana sahip olunca kurbağanın aslında prens olduğunu fark etme hissi daha yaratıcı örneklerle çoğaltılabilir tabi ama ben nedense böyle bir örnek vermek istedim.
Bu güzel kaybediş aynı zaman da güzel bir tecrübe olsun bana...




28 Kasım 2014 Cuma

Aslolan Ruhumuz Doğu Görevinde Olmasın

           






Uzun zamandır yazmıyorum,yazamıyorum,yazmak içimden gelmiyor,kısacası üşeniyorum. Oysa çok şey yaşadım, hala yaşıyorum ve bu yaşananları da hissettirdiklerini unutacağım diye korkuyorum. İleride sevdiklerimle paylaşamayacağım,bu güzel anlarıma şahit olamayacaklar hissi ah keşke şunu da paylaşsam, bilseler hissi hiç ama hiç bitmesin istiyorum. Belkide sırf bu yüzden yazıyorum.Bildiğiniz üzere hep bitsin,artık bitmeli dediğim üniversite hayatım bitti. Ve inanması güç ama çok bocaladım,üzüldüm,kabullenmekte zorlandım.Hayat hep böyle paradokslar.Yani bitsin istiyorsunuz,bitince üzülüyorsunuz ama yine de geri dönemiyorsunuz. Bir şeyler yeniden başlayamıyor,yeniden başlasa da başlayan şey önceki ile eşdeğer olmuyor ve bir süre sonra biten şeylere,güzel yıllarınıza üzülmek yerine onları güzel anılar,mutlu yıllar olarak hatırlıyor ve hayat kütüphanenenizin en güzel köşesine yerleştirip yıllar sonra da aynı tatla okuyabileceğiniz,sadece değerini bileceği insanlara ödünç olarak verebileceğiniz kitaplar olarak saklıyorsunuz.Bilmiyorum böyle şeyler düşünmem artık yaşlandığımı mı gösteriyor yoksa olgunlaştığımı mı, inanın bilmiyorum ama ilk seçeneğin gerçekliğini düşünmek dahi istemiyorum. Bir şeylerden vazgeçmiyorum,bazı heyecanları hala içimde taşıyorum.Bütün resmi ve soğuk insanlara rağmen içimde varlığını sürdüren bir fincan kahve sıcaklığını da,paha biçilemez samimiyet hissini de koruyorum. Eskisi kadar içimde yaşamıyorum bazı şeyleri,ya da tepeden bakmıyorum kimseye.Çünkü artık sadece kendi yolumda ilerlemek yerine,yeni yollar çizmem gereken miniklerim var arkadaşlar, bunu biliyorum.Bizim yaşadığımız hayattan çok uzak,belki hiçbir zaman karşılaşma fırsatımızın olamayacağı farklılıklarla,bambaşka dünyalarla karşılaşıyorum.İlk yalnızlıklarımı,ilk haksızlıklarımı, ilk tecrübesizliğimi,mutluluğumu hatta belkide ilk değişimimi yaşıyorum.Bazen şaşırıyorum.Anlam veremiyorum. Yok artık diyorum. Bütün bunlara eyvallah ettiren şey ise sadece bir minik kalbin içinde yer alışım oluyor. Duyduğum güzel bir cümle,minik bir ilgi ve daha bir sürü şey.Ve ister istemez artık odak noktanız değişiyor. Her sohbette,her muhabbette araya sıkıştıracağınız tekrarlayışlar oluyor. Hep aynı şeylerden bahsetme,hep bir anlatma isteği doğuyor. Ve bütün hislerimi de anlatacağım şeyleri de en çok senin için saklıyorum sevdiğim. Sen tabi yine yoksun .Artık daha az bekliyorum haberin olsun:) Neyse bu konuya hiç girmiyorum. Aslında bütün bunları yazma isteğini içimde oluşturan tek şey kocaman tanelerle yağan kar ve içimde bastıramadığım "içimden dedim beraber yürüyelim olur mu " hissi,yeni bir şehirde yaşadığım ilk kış.İçimde hissettiğim koca mutluluk, etrafımdaki insanları gördükçe şükredişim.Dönüp baktığımda gerçekten ne kadar dolu yaşadığımın farkına vardıran her şey.İyi ki onlar gibi değilim dediğim insanlar ve bu sabah yaptığım daha önce de benzeri şeyleri hissettiren bir telefon konuşması."Hocam çocukları gezmeye götürecekmişsiniz,sürekli sizinle ilgili olumlu şeyler duyuyorum .Ben çocuğumu sizinle fizana bile gönderirim "diyen bir insan samimiyeti. Hayatımın her dönemi içinde yaşarken farkedilmese de bana çok şey katmış,çok iyi insanları hayatımda var etmiş ve ben biliyorum ki bu yıllarda öyle olacak inşaAllah. İlk kış yaşadığım bu şehirde gün gelecek son kışımı yaşayacağım. Aslolan bu iki kış arasını bahar tadında geçirmek.




11 Eylül 2014 Perşembe

Ben de O Eski Bloggerlardan mıymışım.

Selam arkadaşlar. Yok,bu çok tiye alır gibi oldu. Merhabalar arkadaşlar.Sanki bu da çok resmi. Neyse arkadaşlar ya gerek yok böyle şeylere ben döndüm.Uzun zamandır çok ama çok uzun zamandır blogumu hayatımdan çıkarmıştım.Yazmıyordum,yazmayı da hiç düşünmüyordum. Belki bir tumblr hesabı açar orada yeniden,sıfırdan başlarım diyordum. Ama yapamadım arkadaşlar.Kıyamadım bu kadar emeğe ve anıya.Şimdi dedim ki kesintili olarak yıllar sonra yazmaya başlasam,kazara birkaç arkadaşım rast gelse okusa,hani şu ergen yıllarımın triplerini okusa Ki kendilerine yazı falan bile diyemiyorum yani.Tam bir rezillik olmaz mı ? “Ya Seda sen böylemiymişsin aaa falan demezler mi” diye düşündüm. Kompleks yaptım biraz.İşte bunlar hep mahalle baskısı. Sonra dedim ki aman Seda Allah aşkına yani sonuçta taaa lise yıllarında açılmış bir blog bu. Ne beklebilirler ki sanki. Hepimiz ergendik bir zamanlar sonuçta dedim. Hem bak ne havalı blog falan yazıyormuşsun dedim. Yani sonuçta ben de hani şu şimdilerde hakkında kısmına yazılan “eski blogger” lardanım arkadaşlar. Aman Allahım oldukça havalı .Gülücük. Arkadaşlar uzun zaman sonra ilk kez pc başından yazıyorum ve bu sebeple bazı sıkıntılar yaşamaktayım.Yani klavyem gülücük koymuyor ya da ben beceremiyorum. Bu nedenle siz,size komik gelen yerleri ve türevlerini,sonunda uygun gülümseler varmışcasına okuyunuz lütfen.Bunun sonunda da koca bir üzgün surat var arkadaşlar bilginize. Neyse yine çok dağıldı ne diyorduk arkadaşlar.  Hı, yeni bir hesap açacaktım. Burası fazla ergen yıllarım içerikliydi falan. Sonra dedim ki kendi kendime “saçmalama be Seda,ergen misin sen sanki ,kaçtıkların kime ait, başkasına mı ki -şu an buraya soru işareti koymak istiyorum ama yıldızımsı bir şey  çıkıyor, çok sinir bozucu- Öyleymiş gibi okuyun lütfen.Hı,evet buradaki her olay,her cümle,her söylenen,yazılan,çizilen sensin. Evet lisede melankoliayı biraz doruklar da yaşamışsın,fazla dram yapıp kendi kendine triplere girmişin ama yine de olsun. Bunlardan kaçmazsın kızım. Kaçışın varsa bile kurtuluşun yok dedim kendi kendime ünlem.”Sonra uzun zamandır planladığım bu yazıyı bu gece yazmaya koyuldum.Hoş artık buralarda beni takip eden kimseler var mı bilemiyorum ama yine de ben buralardayım eskisi gibi. Takip ettiğim blogları okumayı  özlemişim. Başkalarının hayatlarını uzaktan takip etmek hep hoşuma gitmiştir.Bir de hani hep tweet de,instagramda falan saçmalardım ama sanki şu an uzun bir yolculuktan sonra kendi evine,yuvasına dönen insan rahatlığıyla saçmalıyorum o derece yani. Eski birkaç yazıma baktım da fazla aşağı inemedim tabi. Dayanamadım, yani ne yapayım her satırda “yok artık bunu ben miyim hissi….” Anladınız siz gerisini arkadaşlar demekten kendimi alıkoyamadım tabi. Hı bir de şunu sileyim de bari kimse görmesin deyip sonra da silmeye kıyamadım. Aman kim görürse görsün hissi.Üniversite hayatı ile beraber yavaş yavaş yazmayı bırakmıştım. Evet asıl gelmek istediğim mevzuda bu sanırım. Lisede bir şeyleri doruklarda yaşayarak,sürekli paylaşma hevesindeyken,üniversitede bu his kendini yok artık onu bile yapamayacağıma bırakmış.Sanki o bir geçiş evresiymiş. Bi tatilmiş,müsvedde bir zamanmış,yırtılıp çöpe atılmış.Bir zamanlar bitmesini çok istediğim her satırda vurguladığım üniversite  hayatını şimdilerde özlüyor olmama da şaşmıyor değilim. Otuzuna gelmiş insanlar gibi konuşsam da unutanlar için söyleyeyim ben daha yeni mezunum arkadaşlar. Öğrenci kimliğinden,öğretmen kimliğine yeni geçiş yapan ve Erikson un psikososyal gelişim kuramına göre kimlik karmaşasını doruklarda yaşayan yeni bir mezun. Neyse arkadaşlar, çok uzattım bundan sonra sıkça buralardayım eskisi gibi. Eskisi gibi dediysem daha az ergen,daha az depresif,daha az bunalımlı tabi. Her şeyi yazıp paylaşmak ve saçmalamak konusunda ise hep eskisi gibi.Sonuçta buralar  hep benim kime ne yani .Burada bir göz kırpma şeysi ve soru işareti var tabi arkadaşlar. Şurada da kocaman bir gülücük.

Neyse şimdilik hoşcakalın.

28 Ekim 2013 Pazartesi

Bana Hergün Sonbahar !



Ne çok sevenin varmış senin ?
Üniversitemin son yılını iple çeken ben biraz buruk,biraz mutluyum sanırım artık. Sonunda bitiyor çok şükür, istemediğim yüzler ve insanlardan kurtulmanın keyfini,sayılı günlerimin mutluluğunu yaşıyorum sanırım. Ve çoğu hemcinsimden nefret ettiğimi şiddetle vurgulamak istiyorum canım blogum. Ki bu durum nedense sadece üniversiteye ait bir durum tabi.Neyse neyse. Her şey birikiyor kalsın bu yazıda biriken bütün şeyleri  ileri de okuyacağım ben.
Zor kararlar var artık önümde çok zor kararlar. Yeni bir hayat belki. En çok mutlu olduğumsa hep çocuklarla ilgilenebilecek olmam bu hayatta. Stajda bile hepsine ayrı bir ilgi ve sevgi duyuyorum. Hepsi ayrı bambaşka bir dünya. Önümde bir kendi kararlarım içime sinen doğru bulduğum şeyler var,hayallerim var,bir de ailem var,çevrem var ve onların kocaman beklentileri. Hayatta seçemediğimiz ikinci seçeneklerin bize neler getirebileceğini asla bilemeyeceğiz. Yaşlandığımda arkama dönüp:"keşke diğerini seçseydim" demek hiç istemiyorum be blog.Seçimlerim etrafımdakileri mutlu etse yeter gözüyle bakıyorum ama pişman olacağımı biliyorum. Ailem,babam mutlu olsun kafi sanki.Saçmalıyor muyum,bilmiyorum ??
 Artık öncelik çok farklı şeyler para,markalar,şu bu falan filan. Başka türlü mutluluk yok mu ? Her şey olmasa da çok şey bunlar.Kendi seçimleriniz farklı olsa da beklentisi olan insanlar var. Anlatamadım tabi ben blog ama kafam çok karışık.Ben çok mutsuzum ve yanlış kararlarım olsun istemiyorum. NEYSE bunu bile zor yazdım. Yazım hatalarını bile düzeltemeyeceğim. Bu tarihe şu şarkıyı da bırakmak istiyorum tabi. Hadi selametle...



http://www.youtube.com/watch?v=GpRWIuIyWxg&sns=tw

19 Ağustos 2013 Pazartesi

Yaz Dostum !


Uzunca yaz,her harfe,her kelimeye,cümleye hakkını vererek yaz. Uzun zamandır ne hissediyorum acaba,ne düşünüyorum,neler geçiyor içimden.? Her defasında yazacağım bir iki cümle diyorum,içime atıyorum,içimde ne çok şey birikmiş be kalpsiz çocuk.Haydi kalk gidelim bu şehirden diyen bir şarkının peşine takılıp gitmek istiyorum bu aralar. Uzaklık aslında yakınlıktan çok daha şey ifade ediyor.İşte sırf bu yüzden gitmeliyim uzaklara.Uzak olunca derinleşiyor her şey,sözlük anlamı değişiyor kelimelerin. Sonra canımızı yakıyor o kelimeler,cümleler,şarkılar.Sayfalarca yazmak istediğim,ama her zaman ki gibi sustuğum onlarca söz artık uçup gidiyor, kalmıyor içimde. Eskisi gibi hissedemiyorum,hisler uçup gidiyor,şarkılar bile şarkı gibi değil sanki. Hayat makyajı akmış bir kadının yüz ifadesi gibi bu aralar. Donuk,umutsuz,gülümsemeyi unutmuş tüm kareler. Düz yolda yürümek gibi biraz. Hiç şaşırtmıyor artık,defalarca izlediğin o efsane film gibi.Ama ben ilk kez dinlediğim şarkı heyecanı,yeni tanıştığım o insan merakı istiyorum.Oysa çocukluk, hatta ergenlik bile bambaşkaydı be blog. Her şey doruklarındayken güzeldi. Acı bile mutluluk sebebiyken,şimdilerde acıyı hissetmeye hasret şu kalbim.Evet bu ara kendimi 30 lu yaşlarda işine gidip gelen donuk insan profilleri gibi hissediyorum.Şaşırmıyorum,üzülmüyorum,gülmüyorum. Gök kuşağına ihtiyacım var, belki biraz yağmur. Azıcık hüzün,küçük bir çocuk gülümsemesi,güzel bir şarkı,biraz sen,bir kitap,bir şiir ve yeniden karaokeye gitme isteği.Şimdilik bu kadar.

Dinleyin dostlarrrr ;

http://www.youtube.com/watch?v=_JduQRZ7XBU

5 Mayıs 2013 Pazar

Teknolojinin Hızına Yetişebilen Var mı ?



                                                                    Uzun zamandır bu sayfayı açıp tamam yazacağım
 artık dedikten sonra,sayfaya boş boş bakıp,ardından sayfayı kapattığım gecelerin sonuncusu bu gece sanırım.Farklı bir ülkede,farklı bir kültürde,bambaşka insanlarla geçirdiğim gün sayısı altmış olmuş.İki ayı geride bırakmışım. Koca bir iki ay ne çektiğimi bir ben biliyorum :)) Her gün farklı duygularla bu defa yazacağım deyip,bir şarkı dinleyeyim,bir film izleyeyim, ee tamam ardından da depresyona girip uyuyayım dediğimden seni çok ihmal ettim blogum. Ama asla alınma günlük bile tutamıyorum artık, neyse ki konumuz bu değil .Bu konuyu yazmaya karar vereli çok olduğundan şu an kafamda toparladığım her şey uçup gitti sanırım ya da uykum var ondan böyle olsa gerek. Ihım neyse. Konuya geçeyim ben,geçtim.Uzun zamandır fotoğraf çekmeye dair var olan ilgim,şimdilerde popülaritesi daha da arttığından mıdır yoksa artık özgür ruhumu zapt edemediğimden midir bilemesem de nirvanasına ulaştı sanırım. Şimdiye kadar kendi çapındaki makinelerle idare eden ben;şimdilerde profesyonel bir makine almaya karar verdim. Babamı ikna etme sürecini güç bela atlatmama rağmen,teknolojinin hızı konusunda tıkanıp kaldım.Bu konularda oldukça bilgisiz ve ilgisiz olmamı göz ardı edersek,normal bir insanın,ki bu ben bile olsam bu hıza yetişip sürekli takip etmesi oldukça güç.Sürekli yenilenen teknoloji,gerçekten enterasan bir döngü. Ama şaka gibi bile olsa bu hızı takip etmeye çalışan ve sorduğunuzda size oldukça kitabi bilgiler veren kimselerde tuhaf ama mevcut.Herkes bir şeyler söylüyor,terimler havada uçuşuyor ve  sadece şu tepkileri veriyorum ,"o ne demek ?,bu ne işe yarıyor?,hadi ya çok iyiymiş". Gerçekten takip edilmesi gerek sanırım,ya da etrafınızda takip eden birilerinin olması şart. Hoş  ortak bir fikir yok,ben hala kimin doğrusu dahilinde karar vereceğimi bilmiyorum.Sanırım bu mevzunun cinsiyetle de alakası var,kızlar için (ki ben buna en bariz örneğim) teoride bilmek,anlamak için uğraşmak yerine,pratikte kullanmak daha temiz iş.Çünkü bütün her şey oldukça karışık ve güç.Herkes anlarken benim bazı şeyleri anlamayamamamın mantıklı bir açıklamısı olmalı.Ayrıca şu da var sahip olduğum çoğu teknolojik aletin birçok özelliğinden bir haber bir insanım,bu çağ için uygun değilim ben sanırım ama yapıcak pek bir şey yok :))  Kafamı oldukça karıştırsa da kimin doğrusuna inanacağımı bilmesem de ben bu konuda da kalbimle hareket ediyorum. İçim neye ısındı ise benim için en iyisi o dur :) Şöyle bir bakarsın,adını duyarsın,mantığına da uyarsa,hıh işte tamamdır . Öyle

 P.s: Bu aralar çok şekerleme şarkılara sarmış durumdayım,bu tarihe not düşmek isterdim birini ileride hatırlamak için ama yazıya uygun olmaz diye vazgeçiyorum.
Hoşcakal blogum :)