...Simsiyah,gece karası gözlere tutuklu kalmıştı öylece..Gözlerini ayıramıyordu gece karası iki çift zeytin gözden.Uzun uzun baktı öylece,o karanlıkta kaybolana,kendini kaybedene kadar.Nasıl bir yüz,nasıl gözlerdi böyle anlayamıyordu.Yüzünde donuk bir ifade olmasına rağmen, her an gülümsemeye meyilli dudakları;çatlamış ve birbirine yapışmıştı sıkıca.O gözlere bakmak istedi saatlerce,günlerce..
O birbirine kenetlenmiş dudaklardan,bir kelime duymak,sesini işitmek istedi bu güzelliğin.
...Sonra kıpırdadığını farketti,şaşırmıştı.Aslında yersiz bir şaşırmaydı bu çünkü o simsiyah gözlerin sahibi de insandı,tıpkı kendisi gibi.Ayağı kalkıp,uzaklaştığını farketti.Gidiyordu.Onu ilk ve son kez görecek olma ihtimali içini acıttı.Tarifsiz bir sızı hissetti kalbinde.Gidiyordu,belki de bir daha göremeyecekti bu güzelliği.Ayağa fırladı ve sürüklenmeye başladı o güzelliğin peşinden,sanki ayakları ondan bağımsız ilerliyordu.
...Kendinden emin ama yine de ürkek bir havası vardı bu tarifsiz güzelliğin.Artık kendine hakim olamıyordu.Ona dokunmak,sımsıkı tutmak,siyah gözlerine sonsuza dek bakmak istiyordu.Adımları hızlandı,dokunsa tutacaktı artık onu..Elini uzattı,gözlerini kapadı,sakinleşmeye çalıştı,tam dokunacaktı ki isimsiz ve tarifsiz güzel yok olmuşşşşşş..=) Çünkü aşık olduğu,kendini kaptırdığı bir insan değil,aslında insan ama bu kimse onun insan oluşuna değil,gözlerine yüzüne,aşık olmuş napalım kader kısmet...(: Aslında daha açıklayıcı anlatmak isterdim de ortam müsait değil.
Şöyle Kolera'nın bir sözüyle özetlemek gerekir ise;
Ah bu devirde dost bize düşman oğlum olsun varsın
Herkes olacak bir gün pişman oğlum ama olacak çok geç
Hangi güzel yüz toprak olmadı oğlum,bir bilselerdi..
Hangi ceylan gözlü yere akmadı oğlum,hamdım oldum